En son okuduğunuz kitabın adı
nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Son
olarak Altay Öktem’in Thomas Düşerken isimli romanını okudum.
Romanda gerçekten yaşamış gibi tanıtılan kurmaca bir karakterin ölümünün
ardından onun hayatını daha derinlemesine tanıyoruz. Birçok açıdan ilginç bir
roman. Alternatif tarih romanı gibi de görülebilir, karakter odaklı bir edebi
deney olarak da. Bir de bu ara hep buralı metinlerle, buralı karakterlerle
karşılaşıyoruz, Thomas Düşerken’in böyle bir derdi yok, evrensel bir roman.
Son okuduğunuz kitapta, en
beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Altını çizdiğim paragraflardan
biri:
“Bakış açısı diye bir şey yoktur.
Keşke olsa! Maalesef herkes sadece önündekini görüyor. Belli bir açıyla
bakabilmek maharet ister. Sadece gözünü kullanmakla ilgili fiziksel bir maharet
değil, bir çeşit bilinç mahareti. Bu yüzden insanlık tarihi, açısızlığın, bir
anlamda çapsızlığın tarihidir.”
Yeni bir kitaba başlamadan önce
arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa
tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Gençliğimde
kitapçılara gider, saatlerce gezer, ayak üstü sayfaları karıştırırdım. Boris Vian, Lovecraft, Chesterton gibi birçok favori yazarımı böyle
keşfettim. Hâlâ kitapçıya gidip kitapları karıştırıyorum. İnternet’i
kullanıyorum ama kitap alışveriş sitelerinin çok azı kitaplardan ön gösterim
şansı veriyor. Bir kitapla ilgilenirsem onun içinden bir metni de görmek
istiyorum. O yüzden yeni bir kitapla tanışmak için en sağlıklı yöntem halen
daha kitapçı ziyaretleri. Ve tabii ki halk kütüphaneleri…
Keşke bu kitabı ben yazsaydım
dediğiniz bir kitap var mı?
Açıkçası
yok. “Keşke bu fikir benim aklıma gelseydi” diye düşündüğüm olur. Mesela Stephen King’in Shining / Medyum isimli
kitabı. Ya da Bradbury’nin
Fahrenheit 451’i. Ama o fikir benim aklıma gelse, o roman da bambaşka bir şey
olacak, son derece riskli bir düşünce bu, onca klasik roman heba olabilir!
Öykülerde daha çok yaşıyorum bu kastettiğiniz duyguyu. Mesela Çehov’un Memurun
Ölümü öyküsünü okuduğumda tam benlik demiştim, kısa bir metin olduğu için ben
de yazsam çok farklı olmaz gibi düşünmüştüm. Buzzati’nin Hamamböceği öyküsünü
okuduktan sonra da benzer bir duygu yaşadım. Geçenlerde Ot’ta okuduğum bir Hakan Bıcakçı öyküsü “İnsansız Bir Öğle
Arası” de “keşke benim aklıma gelse de ben yazsaydım” dedirtti. Hemen
sonra Hakan’a o minvalde bir mesaj attım!
Yazdıklarınızı ilk olarak ne
zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Ben çok küçük yaşta başladım
yazmaya. İlkokul defterlerimde bile saçmasapan çocuksu öyküler vardır. Annem
fark etti tabii bunları. Ondan sonra da ilk öykülerimi ve ilk romanımı en önce
annem okudu.
Belirli yazma alışkanlıklarınız
var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan
hoşlanırsınız?
Yazmak ciddi bir iş. Kafelerde,
uçaklarda yazanları anlayamıyorum. Çalışma masamda yazıyorum her zaman. Sessiz
olmalı. Tabii günlük hayat içinde aklıma bir fikir, bir cümle veya bir paragraf
geldiği oluyor.Zaten yazarlık mesaisi hiç bitmeyen bir mesaidir. Uykunuzda bile
o sırada üzerinde çalıştığınız öykü ve roman hakkında bir fikir bulabiliyorsunuz.
Uykumdan uyanıp yatağımın kenarındaki deftere not aldığım olur hep. Ama
gündelik hayat içinde alınan bu notlar, yazılan paragraflar asıl çalışma
sırasında mutlaka baştan yazılır.
Hazırlayan: Can Öktemer